YAŞAR KEMAL
Roman yazarı. Osmaniye’nin Hemite (Göğçeli) köyünde doğdu. İlkokulu Kadirli’de bitirdi. Ortaokulu son sınıfta bırakıp çeşitli işlerde çalıştı. Cumhuriyet gazetesinde yazılar yazdı, Anadolu Bürosu şefi olarak görev yaptı. 1967-1971 yılları arasında haftalık bir dergi çıkardı.
Sanat hayatına şiir yazarak başladı. İlk şiiri Adana Halkevi dergisi olan Görüşler’de çıktı (1939). Halk ağzından folklor malzemesi derleyip yayımladı. Sadık Kemal Göğçeli adı İle Ülkü (1942), Kovan (1943), Millet (1943) Beşpınar (1943) adlı dergilerde şiir denemeleri çıktı. 1951′den sonra hikâye ve romana başladı. Genellikle Çukurova bölgesinden seçtiği kahramanlarla köylülerin toprak ve fabrika işçilerinin hayatını anlattı. Anadolu’dan derlediği efsaneleri romanlaştırmaya çalıştı.
Folklor derlemeleri: 1. Çifte Çapa Mânileri (Seyhan dergisi, 1942), 2. Ağıtlar (1943).
Hikâye kitapları: 1. Sarı Sıcak (1952), 2. Bütün Hikâyeler (1967).
Röportajları: . Yanan Ormanlarda Elli Gün (1955), 2. Çukurova Yana Yana (1955), 3. Peri Bacaları (1957), 4. Bu Diyar Baştan Başa (Bütün röportajları, 1971), 5. Bir Bulut Kaynıyor (1974).
Romanları: 1. Teneke (1955), 2. İnce Memed (1955, 2. cilti 1969), 3. Orta Direk (1960), 4. Yer Demir Gök Bakır (1963), 5. Ölmez Otu (1969), 6. Üç Anadolu Efsânesi (1967), 7. Ağrıdağı Efsânesi (1970), 8. Binboğalar Efsânesi (1971), 9. Çakırcalı Efe (1972), 10. Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974), 11. Yusufçuk Yusuf (1975), 12. Yılanı Öldürseler (1976), 13. Al Gözüm Seyreyle Salih (1976), 14. Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca (1977), 15. Kuşlar Da Gitti (1978), 16. Allah’ın Askerleri (1970), 17. Deniz Küstü (1978), 18. Kimsecik (1980).
Diğer kitapları: 1. Taş Çatlasa (Fıkra, deneme, 1961), 2. Baldaki Tuz (Gazete yazılan, 1974), 3. Ağacın Çürüğü (Konuşmalar, 1980). [AH Püsküllüoğlu, yazarın eserlerinde geçen mahallî sözlerin lügatini yazdı: Yaşar Kemal Sözlüğü (1974). İnce Memed İle Varlık Roman Armağanı’nı (1955), Demirciler Çarşısı Cinayeti ile de Madaralı Roman Odülü’nü (1974) aldı.]
Ömer SEYFETTİN |
19.02.2006 Tarihinde Eklendi. |
Yerli, Yazar |
Hayatı ;
(1884-1920) Gönen'de doğan yazar, öğrenimine Gönen'de başladı. Ayancık ve İstanbul Mekteb-i Osmaniye'de devam etti. Eyüp'teki Baytar Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra, asker çocuğu olduğu için Kuleli Askeri İdadisi'ne , daha sonra Edirne Askeri İdadisi'ne devam etti. İstanbul Mekteb-i Hayriye'den '' piyade mülazımı sanisi'' rütbesiyle mezun oldu. İzmir'de teğmenlik, Rumelide'de üsteğmen olarak görev yaptı. Askerliği bırakarak Selani'ğe geldi. Genç Kalemler dergisinde yazılar yazdı. Balkan Savaşı başlayınca, subay olarak orduya döndü. Bir yıl Yunanlılar'ın elinde esir kaldı. Esir kaldığı dönemde de yazılarına devam ederek, bunları daha sonra Halka Doğru, Zaka ve Türk Yurdu dergilerinde yayımladı. İstanbul'a dönünce ordudan tekrar ayrıldı . Kabataş Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapan yazar 1920'de öldü. Bütün Çalışmaları Bilgi Yayınevi tarafından 16 kitapta toplanmıştır.
|
Sitemizdeki Eserleri ;
Seçme Hikayeler ve Yalnız Efe
Pembe İncili Kaftan
Kaşağı
Gizli Mabet
Beyaz Lale
Diyet
Bir Çocuk Aleko
Perili Köşk
Forsa
Efruz Bey
Memlekete Mektup
Bomba - Primo Türk Çocuğu - Nakarat - Hürriyet Bayrakları
Topuz
Kütük
Bütün Hikayeleri -2-
Ant
Yüzakı
Eski Kahramanlar Pembe İncili Kaftan Başını Vermeyen Şehit, Topuz, Forsa, Ferman
Harem
Büyücü
Dil Konusunda Yazılar Bütün Eserleri 13
Yaşasın Dolap Bütün Eserleri 17
Bahar ve Kelebekler
Olup Bitenler, Toplumsal Yazılar, Kadınlar ve Çocuklar, Eğitim ve Uygarlık, Dedikodu Fıkraları, Anı Defterinden Bütün Eser
Doğduğum Yer Bütün Eserleri 13 Şiirler, Mensur Şiirler, Fıkralar
Türklük Üzerine Yazılar
Yüksek Ökçeler
Ferman
Mahcupluk İmtihanı
İlk Düşen Ak Hikâyeler
Asilzadeler
Sanat ve Edebiyat Yazıları
Başını Vermeyen Şehit
Üç Nasihat
Tüm Eserleri;
Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür (1910)
Harem (1918)
Efruz Bey (1919)
ÖYKÜLERİ :
Kahramanlar
Bomba
Harem
Yüksek Ölçeler
Yüzakı
Yalnız Efe
Falaka
Aşk Dalgası
Beyaz Lale
Gizli Mabet
|
SAİT FAİK ABASIYANIK
Sait Faik. Büyük Türk öykücüsü. Yapıtlarında kenti ve doğayı yalın bir gerçekçilikle yansıtırken içsel çatışmalarını da aynı yalınlıkla dile getirmiştir. Hikayeye yeni bir anlayış getirmesinin yanı sıra, hikayenin biçimini yenileştirmiş ve onu bildik kalıplardan kurtararak 'özgür bir hikaye' de yaratmıştır. Süslü, ağdalı bir anlatım biçimi yerine yaşamın ta içinden gelen bir dil kullanmayı yeğlemiş, sesi zaman zaman kendi kendine serzenişlere, bazen de öte kıyılarda yankılanan bir çığlığa dönüşmüştür.
Gerçek adı Mehmet Sait olan Abasıyanık, 23 Kasım 1906'da Adapazarı'nda doğdu, 11 Mayıs 1954'te İstanbul'da öldü. İlköğrenimini Adapazarı'nda yaptı. Kurtuluş Savaşı'nın ertesinde ailesi İstanbul'a taşınınca, İstanbul Lisesi'ne girdi ve ardından ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesi'nde tamamladı. 1928-30 yıllarında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Bir yıl sonra babasının isteği üzerine iktisat eğitimi için yurtdışına gitti. Burada fazla kalmadı ve Fransa'ya giderek doğal çevresi ve kültürel yapısı ile kendisine çekici gelen Grenoble'de üç yıl kaldı. Groneble'de sürdürdüğü dağınık yaşam tarzı nedeniyle babası onu geri çağırdı ve yükseköğrenimini yarım bırakarak yurda döndü. Yağ İskelesi'nde açtığı ticarethanede işler yürümeyince burayı kapatır ve geçimini kaleminden sağlamaya başlar. Artık kışlarını Şişli'deki evinde, yazlarını da çok sevdiği Burgazada'da geçirir.
Sait Faik şiir yazmaya lise yıllarında başlar, ardından öyküleri yayımlanır. Öykülerindeki şiirsellikle daha o zamandan insanları kendine hayran bırakır.
Uçurtmalar ve İpekli Mendil adlı ilk öykülerinden sonra kendisini tamamen öykü yazmaya verir. Sait Faik, öykülerinde işçi ve emekçileri, kimsesiz çocukları, köşe başındaki dilenciyi ve bankta pineklik eden ayyaşı konu eder. İlk yapıtları Semaver, Sarnıç, ve Şahmerdan'da çocukluk ve gençlik yıllarının hatıraları, Fransa'da kaldığı yıllarda yabancı çevreye olan yabancılaşması ve insan ilişkilerine dayanan tutumu yer alıyordu. Kimi zaman İstanbul'un kenar semtlerini, yoksul insanları, küçük insanların serüvenlerini ve en önemlisi insan sevgisini anlattı. Züppe burjuva insanlarına kızdığı bu dönem öykülerinde yoksulları yüceltir ve yaşama sevinci ağır basar. İkinci dönem öykülerinde ise insanları bireyler olarak ayrı ayrı değerlendirmeye ve eleştirmeye başladığını görürüz. Bunu takip eden üçüncü dönemde ise yazarın yaşama sevinci yavaş yavaş solar ve yerini hüzne bırakır.
Aç yatmıştım. Para çalmıştım. Irza geçmiştim. Sevmiş, sevilmemiştim. (.) Şimdi namuslu insanların arasında başım önüme eğilmiş, gülmeden, eğlenmeden (.) balığa çıkacak, (.) ömrümün sonunu burada kesik bir son nefesle bahtiyar bitirecektim. (.) yazı yazmak arzusunu, arzusunu değil, kötü huyunu, bu tek kötü huyu muvaffakiyetler, şöhretler düşünmeden (.) kalemsiz kağıtsız dağlara fırlayacaktım. (.) Yazmayacaktım. (.) bugünü de bir günah, daha doğrusu bir kötülük işlemeden bitirecektim.
Sait Faik Abasıyanık
|
Asıl ününü, bu dönemde kaleme aldığı, yaşadığı Burgaz adasından ve çevresinden kaynaklanan, Rum balıkçıları, denizi, deniz kuşlarını, balıkları, doğayı konu edinen Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Son Kuşlar, Kumpanya ve Havuz Başı hikayeleriyle yaptı. Uzun öykülerinin yer aldığı ilk kitabı Havada Bulut'ta Sait Faik, tamamen yalnızlığı, hüznü, çaresizliği, kaçıp gitmeyi anlatır.
1940 yılında yayımlanan, yoksul insanların yaşam mücadelesini anlattığı Medarı Maişet Motoru adlı roman, tema bakımından olduğu gibi, birbirine eklenmiş hikayeler dizisi oluşturmaları bakımından da diğer kitaplarının tekrarı görünümündedir. Bu kitabın ikinci baskısı 1952'de yapılır. 1951'de yayımladığı Kayıp Aranıyor romanı ise yerleşik ahlak kurallarını taşıması, toplumun türlü kesiminden insanları karşı karşıya getirmesi ve toplumdan kopmuş aydınları eleştirmesiyle dikkat çeker. Bilinçaltını dile getiren, çağrışımlarla gelişen, sağlığının bozulduğu son dönemlerdeki tedirgin, yalnız dünyasını yansıtan hikayelerinde (Alemdağ'da Var Bir Yılan) gerçeküstücü öğeler dikkat çeker. Şimdi Sevişme Vakti adlı kitabında ise, sevecen yaklaşımlı, serbest nazımla yazılmış şiirleri bir araya toplamıştır.
1951'de Kayıp Aranıyor romanının toplatılması Sait Faik'in hayatında ara verdiği üç önemli olaydan biri olur. 1939 yılında babasının ölümü ile yazmaya ara veren yazar, 1946'da da kendisine siroz teşhisi konması üzerine bir süre edebiyattan uzaklaşır.
Tedavi için 1951'de Paris'e giden Sait Faik, Samet Ağaoğlu'na yazdığı mektupta hastaneye yatmadan bir gece önce titrediğini, buz gibi terler döktüğünü ve hastaneye yatamayacağını anlayarak biletini alıp derin bir huzur içinde uçağa bindiğini anlatır.
Paris'ten bu kararı alarak dönmesinden üç yıl sonra sıklaşan krizleri sebebiyle hastaneye kaldırılan Abasıyanık, 11 Mayıs 1954'te yaşama veda etti.
Sait Faik, yazarlığı boyunca yaşamı ve doğanın eşsiz güzelliklerini satırlarının arasına kattı. Onu Sait Faik yapan sıradan insanda, evrensel insana giden ruhun özünü bulabilmiş olmasıdır. Başarısının tek ölçütü olarak insanı görmüştür. Kalabalıkların içindeki trajediyi gözler önüne serer. Yoksulların ve ezilmişlerin safında yer alır, çalışkan dürüst insanların arasına karışabilmek için adalara koşar ancak adaya sığınmak da onu kurtaramaz. Sevdiği insanların, namuslu saydığı insanların, iş ekmeğe gelince nasıl insafsız, nasıl kötü olabildiklerini görmüştür. Sait Faik, duygularını şu sözleriyle dile getirir: "Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra öptüm. Yazmasam deli olacaktım."